15 Haziran 2011 Çarşamba

Şehr-i İstanbul

Bu şehir bu insanlar ah bu kalabalık… Hayat omuzlarımda taşıdığım yük misali yorgunluğumun adı nicedir bu şehirde. Kalabalık caddeler tıka basa dolu otobüsler, üstüne yaz sıcağının eşliğinde nemli bulutlar.
Bu şehir ki adı Şehri-İstanbul değil de yılgınlıklar ve kavgalar dolu Babil. Bu şehir ki Fatihin yadigârı, peygamberin müjdesi Konstantin değil de, günahlar ve sapkınlıklar merkezi Pompeı. Bu şehrin yorgunluğu mudur, telaşesimidir; yüreğimizi karartan, insanlıktan uzaklaştıran. Dört duvar beton yığınlarından medet umar gibi dostluk yarenlik beklerken, her şeyinde suçlusu damı bu beton yığını kent?
Bu şehir sahabelerin, mübarek evliyaların istirahat mekânı aynı zamanda. Bu şehir asudemin, baharımın doğum yeri. Şehir değil aslında gam ve kederin nedeni, günah yüklü yağmur bulutların yüreklere ekilen hüznün nedeni de değil. Makam mevki hırsının, daha çok kazanmanın daha çok mal sahibi olmak için delice koşturmaların, telaşlı adımların nedeni de şehir değil bizleriz. Renkli vitrinler, lüks konforlu cafeler, caddeler, alışverişler, dükkânlar…
Nelerin esiri olmuşuz Rabbim, neler için hizmet ediyoruz. Kazandıkça harcayarak, harcadıkça daha da mutlu olacağız derken, yemek pişmeyen sohbet edilmeyen uyumak için otel misali kullanılan hanelerimizde değil misafirhanelerde yaşıyoruz artık. Başım dönüyor kalabalıklardan, koşturmalardan.
Bütün bu gürültüler içersinde her kafadan bir ses çıkarırcasına dedikodu fısıltıları, yalanlar, küskünlük için uydurulan bahaneler kulaklarda. Vahiyden dem vuranda yok, vahyi dinleyen de. Nerde kaldı Müslüman kardeşlerimin sıcaklığı, gözlerine baktığımda yüreğime ılık ılık akan uhuvvet. Şimdi bakışlardan kaçıyorum Rabbim, eleştirmek için didik didik ederek tepeden tırnağa süzen nazarlardan. İnsanlardan kaçıyorum Rabbim yaralanmaktan kırılmaktan korkumdan. Bu kentten kaçıyorum Rabbim dağdağa ve gürültü arasında kaybolmamak için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder